9786057683175
457017
https://www.merkezkitabevi.com/gercegin-canevinden-dusunceler-hatiralar-notlar
Gerçeğin Canevinden - Düşünceler, Hatıralar, Notlar
158.40
İnsan, farklı bir sabaha uyanmalıdır!..
Bu, her gün tekrar ettiği gibi saatin alarm sesiyle bir yenisi başlayan nice sabahtan biri değildir.
Böyle bir sabahta, ayağa kalkmak için ruhunda bir takat bulamayan İnsan, yorganı üstünden atacak ellerini takatsiz; ve zavallı ayaklarını, zemine basamamak endişesi içinde bulur. Etrafındaki eşyaların kanıksanmış anlamını yitirdiğini ve havası boşalan bir balon gibi hacmini kaybederek biçimsizleştiğini farkeder. Bilip durduğu herşey gözüne birden yabancı gelir, bütün renkler solmuş ve sesler... evvela kendi sesi, bir kuyunun acı sularına karışmış gibi derinlere kaçmıştır…
Böyle bir sabahta, İnsan, “niçin?” diye sorar; niçin yaşamın programlanmış akışı içinde süregiden bir oyunun boyunduruğu altındayım… Beni kendine mahkûm eden şartların anlamı ne? Ve “ben kimim” diyen bir endişe içinde, âdeta zaman ve mekana dâir yeniden bilgilenmek, yerini bulmak ve kendisine dâir yeni bir şuura ermek gerektiğinin ıstırabıyla derin bir sarsıntı geçirir...
İnsan, bir gün derin bir sarsıntı geçirmelidir!..
Bir gün İnsan, sokağın gayesiz kalabalığına karışmaktan; ruhsuz binaların gölgesinde yürümekten; yabancı yüzlerin bitişikliği içinde yolculuğu saatlerce süren bir vasıtayla çalışmaya gitmekten; şehrin sesinden ve gürültüsünden; yıllardır bildiği ama tanımadığı işyeri arkadaşlarına klişe kelimelerle mukabelede bulunmaktan; yani tozlu bir hayatın artık iyice sıkan tekrarlarından kaçmak ve hayta bir çocuk gibi kaytarmak ister... Kalbinin yaramazlığına göz yumar ve özgür bir yürüyüşle saatler boyu bir sahil boyunu adımlar...
Burası evsiz ve yurtsuzların sığınağıdır. Yüreğinde uzaklığa özlem taşıyan ve mesafelerin ötesine geçmek iste-yenler gelir buraya. Denizin sükûttan daha derin enginliğine bir kapı aralayanlar, burada, kayalara yorulmadan çarpan dalgaların ahenginde, âdeta kendilerini dinler ve belki kaybettiği varoluş sırrından bir koku duyar gibi olur…
İnsan, bir gün içinin sesine kulak vermelidir!..
Bu, her gün tekrar ettiği gibi saatin alarm sesiyle bir yenisi başlayan nice sabahtan biri değildir.
Böyle bir sabahta, ayağa kalkmak için ruhunda bir takat bulamayan İnsan, yorganı üstünden atacak ellerini takatsiz; ve zavallı ayaklarını, zemine basamamak endişesi içinde bulur. Etrafındaki eşyaların kanıksanmış anlamını yitirdiğini ve havası boşalan bir balon gibi hacmini kaybederek biçimsizleştiğini farkeder. Bilip durduğu herşey gözüne birden yabancı gelir, bütün renkler solmuş ve sesler... evvela kendi sesi, bir kuyunun acı sularına karışmış gibi derinlere kaçmıştır…
Böyle bir sabahta, İnsan, “niçin?” diye sorar; niçin yaşamın programlanmış akışı içinde süregiden bir oyunun boyunduruğu altındayım… Beni kendine mahkûm eden şartların anlamı ne? Ve “ben kimim” diyen bir endişe içinde, âdeta zaman ve mekana dâir yeniden bilgilenmek, yerini bulmak ve kendisine dâir yeni bir şuura ermek gerektiğinin ıstırabıyla derin bir sarsıntı geçirir...
İnsan, bir gün derin bir sarsıntı geçirmelidir!..
Bir gün İnsan, sokağın gayesiz kalabalığına karışmaktan; ruhsuz binaların gölgesinde yürümekten; yabancı yüzlerin bitişikliği içinde yolculuğu saatlerce süren bir vasıtayla çalışmaya gitmekten; şehrin sesinden ve gürültüsünden; yıllardır bildiği ama tanımadığı işyeri arkadaşlarına klişe kelimelerle mukabelede bulunmaktan; yani tozlu bir hayatın artık iyice sıkan tekrarlarından kaçmak ve hayta bir çocuk gibi kaytarmak ister... Kalbinin yaramazlığına göz yumar ve özgür bir yürüyüşle saatler boyu bir sahil boyunu adımlar...
Burası evsiz ve yurtsuzların sığınağıdır. Yüreğinde uzaklığa özlem taşıyan ve mesafelerin ötesine geçmek iste-yenler gelir buraya. Denizin sükûttan daha derin enginliğine bir kapı aralayanlar, burada, kayalara yorulmadan çarpan dalgaların ahenginde, âdeta kendilerini dinler ve belki kaybettiği varoluş sırrından bir koku duyar gibi olur…
İnsan, bir gün içinin sesine kulak vermelidir!..
İnsan, farklı bir sabaha uyanmalıdır!..
Bu, her gün tekrar ettiği gibi saatin alarm sesiyle bir yenisi başlayan nice sabahtan biri değildir.
Böyle bir sabahta, ayağa kalkmak için ruhunda bir takat bulamayan İnsan, yorganı üstünden atacak ellerini takatsiz; ve zavallı ayaklarını, zemine basamamak endişesi içinde bulur. Etrafındaki eşyaların kanıksanmış anlamını yitirdiğini ve havası boşalan bir balon gibi hacmini kaybederek biçimsizleştiğini farkeder. Bilip durduğu herşey gözüne birden yabancı gelir, bütün renkler solmuş ve sesler... evvela kendi sesi, bir kuyunun acı sularına karışmış gibi derinlere kaçmıştır…
Böyle bir sabahta, İnsan, “niçin?” diye sorar; niçin yaşamın programlanmış akışı içinde süregiden bir oyunun boyunduruğu altındayım… Beni kendine mahkûm eden şartların anlamı ne? Ve “ben kimim” diyen bir endişe içinde, âdeta zaman ve mekana dâir yeniden bilgilenmek, yerini bulmak ve kendisine dâir yeni bir şuura ermek gerektiğinin ıstırabıyla derin bir sarsıntı geçirir...
İnsan, bir gün derin bir sarsıntı geçirmelidir!..
Bir gün İnsan, sokağın gayesiz kalabalığına karışmaktan; ruhsuz binaların gölgesinde yürümekten; yabancı yüzlerin bitişikliği içinde yolculuğu saatlerce süren bir vasıtayla çalışmaya gitmekten; şehrin sesinden ve gürültüsünden; yıllardır bildiği ama tanımadığı işyeri arkadaşlarına klişe kelimelerle mukabelede bulunmaktan; yani tozlu bir hayatın artık iyice sıkan tekrarlarından kaçmak ve hayta bir çocuk gibi kaytarmak ister... Kalbinin yaramazlığına göz yumar ve özgür bir yürüyüşle saatler boyu bir sahil boyunu adımlar...
Burası evsiz ve yurtsuzların sığınağıdır. Yüreğinde uzaklığa özlem taşıyan ve mesafelerin ötesine geçmek iste-yenler gelir buraya. Denizin sükûttan daha derin enginliğine bir kapı aralayanlar, burada, kayalara yorulmadan çarpan dalgaların ahenginde, âdeta kendilerini dinler ve belki kaybettiği varoluş sırrından bir koku duyar gibi olur…
İnsan, bir gün içinin sesine kulak vermelidir!..
Bu, her gün tekrar ettiği gibi saatin alarm sesiyle bir yenisi başlayan nice sabahtan biri değildir.
Böyle bir sabahta, ayağa kalkmak için ruhunda bir takat bulamayan İnsan, yorganı üstünden atacak ellerini takatsiz; ve zavallı ayaklarını, zemine basamamak endişesi içinde bulur. Etrafındaki eşyaların kanıksanmış anlamını yitirdiğini ve havası boşalan bir balon gibi hacmini kaybederek biçimsizleştiğini farkeder. Bilip durduğu herşey gözüne birden yabancı gelir, bütün renkler solmuş ve sesler... evvela kendi sesi, bir kuyunun acı sularına karışmış gibi derinlere kaçmıştır…
Böyle bir sabahta, İnsan, “niçin?” diye sorar; niçin yaşamın programlanmış akışı içinde süregiden bir oyunun boyunduruğu altındayım… Beni kendine mahkûm eden şartların anlamı ne? Ve “ben kimim” diyen bir endişe içinde, âdeta zaman ve mekana dâir yeniden bilgilenmek, yerini bulmak ve kendisine dâir yeni bir şuura ermek gerektiğinin ıstırabıyla derin bir sarsıntı geçirir...
İnsan, bir gün derin bir sarsıntı geçirmelidir!..
Bir gün İnsan, sokağın gayesiz kalabalığına karışmaktan; ruhsuz binaların gölgesinde yürümekten; yabancı yüzlerin bitişikliği içinde yolculuğu saatlerce süren bir vasıtayla çalışmaya gitmekten; şehrin sesinden ve gürültüsünden; yıllardır bildiği ama tanımadığı işyeri arkadaşlarına klişe kelimelerle mukabelede bulunmaktan; yani tozlu bir hayatın artık iyice sıkan tekrarlarından kaçmak ve hayta bir çocuk gibi kaytarmak ister... Kalbinin yaramazlığına göz yumar ve özgür bir yürüyüşle saatler boyu bir sahil boyunu adımlar...
Burası evsiz ve yurtsuzların sığınağıdır. Yüreğinde uzaklığa özlem taşıyan ve mesafelerin ötesine geçmek iste-yenler gelir buraya. Denizin sükûttan daha derin enginliğine bir kapı aralayanlar, burada, kayalara yorulmadan çarpan dalgaların ahenginde, âdeta kendilerini dinler ve belki kaybettiği varoluş sırrından bir koku duyar gibi olur…
İnsan, bir gün içinin sesine kulak vermelidir!..
Iyzico ile güvenli ödeme
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 158,40 | 158,40 |
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.