9786056919558
449499
https://www.merkezkitabevi.com/her-insan-bir-ayet
Her İnsan Bir Ayet
103.75
Tam bir ‘İstanbul çocuğu'dur Cem. Üstünde başında, sesinde soluğunda ‘eski İstanbul'dan rayihalar taşır
Hayır, Nedim gibi uçarı değildir o, daha çok da Sümbül Sinan'dan, Yahya Kemal'den süzülüp gelen rindâne mizacı eklemek gerek. Ondandır yolunu bahar rüzgârları esen, dergâhlara, camilere, kır kahvelerine düşürmesi, ondandır şimdilerde çoğu unutulmuş tertemiz İstanbul kelimeleri ve deyimleriyle konuşması. Hâsılı İstanbul'un tevekkülü, Müslümanlığı, hoşgörüsü, aşkı, coşkusu, dobralığı üstüne başına sinmiştir. Nereden mi geliyor? Bana kalırsa bazen Refii Cevat Ulunay'ın Sayılı Fırtınalarından, bazen de Şeyh Galip'in yanından, kimi zaman uzak dostlara uğrar Yunus'a, Mevlana'ya
Ben en çok dilini severim Cem'in. ‘İnsan tarikatı'na sevgiyle yaklaşan berrak ve muzip dilini; tabii ki İstanbul dilini. Şairdir bence, Kınalıada'nın bir kenarında oturur, denizgillerdendir. Gözleri denize alışık, ufkunun genişliği bundandır belki; ama en çok da İstanbul'dan, o çok sesli ve çok renkli İstanbul'dan.
Bir yoldur bu yazılar Cem'in içindeki Çekirge arada bir zıplar, ama sonra içindeki İhtiyarın elinden tutar, bir de Filozof İrfanın. Bunlar Cem'in elleri. Yazılarının birinde İnsan çok kelime sarf eder, ama hep kendini anlatır finalde... diyor. İstanbul'u anlatıyorsa, kendini anlatmak istediğindendir, kendini adımlar o sokaklarda neticede
Alâattin Karaca
Hayır, Nedim gibi uçarı değildir o, daha çok da Sümbül Sinan'dan, Yahya Kemal'den süzülüp gelen rindâne mizacı eklemek gerek. Ondandır yolunu bahar rüzgârları esen, dergâhlara, camilere, kır kahvelerine düşürmesi, ondandır şimdilerde çoğu unutulmuş tertemiz İstanbul kelimeleri ve deyimleriyle konuşması. Hâsılı İstanbul'un tevekkülü, Müslümanlığı, hoşgörüsü, aşkı, coşkusu, dobralığı üstüne başına sinmiştir. Nereden mi geliyor? Bana kalırsa bazen Refii Cevat Ulunay'ın Sayılı Fırtınalarından, bazen de Şeyh Galip'in yanından, kimi zaman uzak dostlara uğrar Yunus'a, Mevlana'ya
Ben en çok dilini severim Cem'in. ‘İnsan tarikatı'na sevgiyle yaklaşan berrak ve muzip dilini; tabii ki İstanbul dilini. Şairdir bence, Kınalıada'nın bir kenarında oturur, denizgillerdendir. Gözleri denize alışık, ufkunun genişliği bundandır belki; ama en çok da İstanbul'dan, o çok sesli ve çok renkli İstanbul'dan.
Bir yoldur bu yazılar Cem'in içindeki Çekirge arada bir zıplar, ama sonra içindeki İhtiyarın elinden tutar, bir de Filozof İrfanın. Bunlar Cem'in elleri. Yazılarının birinde İnsan çok kelime sarf eder, ama hep kendini anlatır finalde... diyor. İstanbul'u anlatıyorsa, kendini anlatmak istediğindendir, kendini adımlar o sokaklarda neticede
Alâattin Karaca
Tam bir ‘İstanbul çocuğu'dur Cem. Üstünde başında, sesinde soluğunda ‘eski İstanbul'dan rayihalar taşır
Hayır, Nedim gibi uçarı değildir o, daha çok da Sümbül Sinan'dan, Yahya Kemal'den süzülüp gelen rindâne mizacı eklemek gerek. Ondandır yolunu bahar rüzgârları esen, dergâhlara, camilere, kır kahvelerine düşürmesi, ondandır şimdilerde çoğu unutulmuş tertemiz İstanbul kelimeleri ve deyimleriyle konuşması. Hâsılı İstanbul'un tevekkülü, Müslümanlığı, hoşgörüsü, aşkı, coşkusu, dobralığı üstüne başına sinmiştir. Nereden mi geliyor? Bana kalırsa bazen Refii Cevat Ulunay'ın Sayılı Fırtınalarından, bazen de Şeyh Galip'in yanından, kimi zaman uzak dostlara uğrar Yunus'a, Mevlana'ya
Ben en çok dilini severim Cem'in. ‘İnsan tarikatı'na sevgiyle yaklaşan berrak ve muzip dilini; tabii ki İstanbul dilini. Şairdir bence, Kınalıada'nın bir kenarında oturur, denizgillerdendir. Gözleri denize alışık, ufkunun genişliği bundandır belki; ama en çok da İstanbul'dan, o çok sesli ve çok renkli İstanbul'dan.
Bir yoldur bu yazılar Cem'in içindeki Çekirge arada bir zıplar, ama sonra içindeki İhtiyarın elinden tutar, bir de Filozof İrfanın. Bunlar Cem'in elleri. Yazılarının birinde İnsan çok kelime sarf eder, ama hep kendini anlatır finalde... diyor. İstanbul'u anlatıyorsa, kendini anlatmak istediğindendir, kendini adımlar o sokaklarda neticede
Alâattin Karaca
Hayır, Nedim gibi uçarı değildir o, daha çok da Sümbül Sinan'dan, Yahya Kemal'den süzülüp gelen rindâne mizacı eklemek gerek. Ondandır yolunu bahar rüzgârları esen, dergâhlara, camilere, kır kahvelerine düşürmesi, ondandır şimdilerde çoğu unutulmuş tertemiz İstanbul kelimeleri ve deyimleriyle konuşması. Hâsılı İstanbul'un tevekkülü, Müslümanlığı, hoşgörüsü, aşkı, coşkusu, dobralığı üstüne başına sinmiştir. Nereden mi geliyor? Bana kalırsa bazen Refii Cevat Ulunay'ın Sayılı Fırtınalarından, bazen de Şeyh Galip'in yanından, kimi zaman uzak dostlara uğrar Yunus'a, Mevlana'ya
Ben en çok dilini severim Cem'in. ‘İnsan tarikatı'na sevgiyle yaklaşan berrak ve muzip dilini; tabii ki İstanbul dilini. Şairdir bence, Kınalıada'nın bir kenarında oturur, denizgillerdendir. Gözleri denize alışık, ufkunun genişliği bundandır belki; ama en çok da İstanbul'dan, o çok sesli ve çok renkli İstanbul'dan.
Bir yoldur bu yazılar Cem'in içindeki Çekirge arada bir zıplar, ama sonra içindeki İhtiyarın elinden tutar, bir de Filozof İrfanın. Bunlar Cem'in elleri. Yazılarının birinde İnsan çok kelime sarf eder, ama hep kendini anlatır finalde... diyor. İstanbul'u anlatıyorsa, kendini anlatmak istediğindendir, kendini adımlar o sokaklarda neticede
Alâattin Karaca
Iyzico ile güvenli ödeme
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 103,75 | 103,75 |
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.