9786053644873
419820
https://www.merkezkitabevi.com/nasil-ogretebilirim
Nasıl Öğretebilirim?
88.09
Geçmis onlarca yil öncesinden yakin döneme kadar insanin nasil ögrendigi konusunda yapilan çalismalar zihin odakli ya da zihnin çevresinden izole edilerek arastirilmasina dayanmaktaydi. Fakat bu çalismalar gerçekte ögrenmeye dair bütün resmi göstermek yerine resmin sadece sinirli bir parçasini göstermekteydi (Wertsch, 1991, pp 1-5).
Ögrenme bu açidan bir bireysel gayret sonucunda bilgi edinme süreci olarak tanimlanmaktaydi (Sfard, 1998).
Örnegin Piaget'e göre ögrenme bireyin çevresine adapte olmasi için gereklidir ve bu adaptasyon sürecinde birey zihninde sürekli olarak bilgi yapilari olusturur. Ona göre bu yapilar bireyin çevresiyle sorunsuz bir sekilde etkilesimini saglar. Bu sorunsuzluk devam ettigi müddetçe, bu bilgi yapilari degismeden kalir. Fakat birey çevresiyle etkilesimi sirasinda açiklayamadigi bir obje ya da olgu ile karsilastiginda ya da bu temel yapilarin yetersiz kaldigi durumlarda, birey zihinsel olarak bir dengesizlik yasar ve bu dengesizligi asmak için yeni yapilar olusturma ihtiyaci duyar. Bu yeni yapilar sayesinde birey yeni karsilastigi duruma adapte olur. Piaget'in bu ögrenme yaklasimi dikkatle incelendiginde, ögrenme zihinsel bir hareket sonucu birey tarafindan gerçeklestirilmektedir. Çevre ise bu süreçte ögrenmenin baslamasi için gerekli zihinsel dengesizligi saglayan bir dis etken olarak görülmektedir. Dolayisiyla onun bu yaklasiminda ögrenme çevresel etkenler kaynakli bireysel bir çaba sonucunda bilgi edinme süreci olarak görülmüstür. Yaklasik 1980'li yillardan günümüze kadar bu yaklasim tüm dünyada popülerlik kazanmis ve ögrenme kavramsal degisim ya da bilgi yapilandirilmasi olarak görülmüstür. Bu yaklasimda insan zihni bilgi ile doldurulan bir kese gibi görülmüstür. Fakat günümüzde bu paradigma, yerini yeni bir paradigma olan katilimci yaklasima birakmaktadir.
Günümüzde birçok felsefeci ve arastirmaci ögrenme sürecini bireyin sosyal aktivitelere katilmasi olarak görmektedir. Bu yaklasima göre birey bir topluluga katilarak bu toplulugun normlarini, deger yargilarini ve dilini ögrenmeye çalisir. Dolayisiyla bu yaklasimda ögrenme bir bilgi birikimi olarak görülmez. Aksine, ögrenme bir kültürel gelisim olarak görülmektedir. Bu gelisim sürecinde birey sosyal aktivitelere katilarak toplulugun dil ve degerlerini ögrenir ve bu süreçte onun bir parçasi haline dönüsür. Dolayisiyla bu yaklasima göre sosyal aktivitelere katilim ve onun bir parçasi olmak ögrenmenin gerçeklesmesinde önemli bir adimdir (Vygotsky 1981, p. 163). Örnegin fen bilimlerinde bilginin elde edilme yöntemi ve kullanilan kavramlar (örnegin gen, atom, kimyasal reaksiyon, hücre, isik vb.) ile günlük hayatta bilgi elde edilisi ve kullanilan kavramlar karsilastirildiginda ögrencilerin fen sinifl arinda yeni bir kültürle karsilastigi söylenebilir. Fen bilgisi dersi birey için yeni ve farkli bir kültüre katilim gibidir. Benzer sekilde bölme, çarpma, üçgen, daire, integral, vb. kavramlariyla ve özel kurallari ile matematik dersi günlük hayatin kültüründen çok daha farkli bir kültüre sahiptir. Dolayisiyla her bir disiplin farkli ve yeni bir kültürü temsil etmektedir.
(Tanitim Bülteninden)
Ögrenme bu açidan bir bireysel gayret sonucunda bilgi edinme süreci olarak tanimlanmaktaydi (Sfard, 1998).
Örnegin Piaget'e göre ögrenme bireyin çevresine adapte olmasi için gereklidir ve bu adaptasyon sürecinde birey zihninde sürekli olarak bilgi yapilari olusturur. Ona göre bu yapilar bireyin çevresiyle sorunsuz bir sekilde etkilesimini saglar. Bu sorunsuzluk devam ettigi müddetçe, bu bilgi yapilari degismeden kalir. Fakat birey çevresiyle etkilesimi sirasinda açiklayamadigi bir obje ya da olgu ile karsilastiginda ya da bu temel yapilarin yetersiz kaldigi durumlarda, birey zihinsel olarak bir dengesizlik yasar ve bu dengesizligi asmak için yeni yapilar olusturma ihtiyaci duyar. Bu yeni yapilar sayesinde birey yeni karsilastigi duruma adapte olur. Piaget'in bu ögrenme yaklasimi dikkatle incelendiginde, ögrenme zihinsel bir hareket sonucu birey tarafindan gerçeklestirilmektedir. Çevre ise bu süreçte ögrenmenin baslamasi için gerekli zihinsel dengesizligi saglayan bir dis etken olarak görülmektedir. Dolayisiyla onun bu yaklasiminda ögrenme çevresel etkenler kaynakli bireysel bir çaba sonucunda bilgi edinme süreci olarak görülmüstür. Yaklasik 1980'li yillardan günümüze kadar bu yaklasim tüm dünyada popülerlik kazanmis ve ögrenme kavramsal degisim ya da bilgi yapilandirilmasi olarak görülmüstür. Bu yaklasimda insan zihni bilgi ile doldurulan bir kese gibi görülmüstür. Fakat günümüzde bu paradigma, yerini yeni bir paradigma olan katilimci yaklasima birakmaktadir.
Günümüzde birçok felsefeci ve arastirmaci ögrenme sürecini bireyin sosyal aktivitelere katilmasi olarak görmektedir. Bu yaklasima göre birey bir topluluga katilarak bu toplulugun normlarini, deger yargilarini ve dilini ögrenmeye çalisir. Dolayisiyla bu yaklasimda ögrenme bir bilgi birikimi olarak görülmez. Aksine, ögrenme bir kültürel gelisim olarak görülmektedir. Bu gelisim sürecinde birey sosyal aktivitelere katilarak toplulugun dil ve degerlerini ögrenir ve bu süreçte onun bir parçasi haline dönüsür. Dolayisiyla bu yaklasima göre sosyal aktivitelere katilim ve onun bir parçasi olmak ögrenmenin gerçeklesmesinde önemli bir adimdir (Vygotsky 1981, p. 163). Örnegin fen bilimlerinde bilginin elde edilme yöntemi ve kullanilan kavramlar (örnegin gen, atom, kimyasal reaksiyon, hücre, isik vb.) ile günlük hayatta bilgi elde edilisi ve kullanilan kavramlar karsilastirildiginda ögrencilerin fen sinifl arinda yeni bir kültürle karsilastigi söylenebilir. Fen bilgisi dersi birey için yeni ve farkli bir kültüre katilim gibidir. Benzer sekilde bölme, çarpma, üçgen, daire, integral, vb. kavramlariyla ve özel kurallari ile matematik dersi günlük hayatin kültüründen çok daha farkli bir kültüre sahiptir. Dolayisiyla her bir disiplin farkli ve yeni bir kültürü temsil etmektedir.
(Tanitim Bülteninden)
Geçmis onlarca yil öncesinden yakin döneme kadar insanin nasil ögrendigi konusunda yapilan çalismalar zihin odakli ya da zihnin çevresinden izole edilerek arastirilmasina dayanmaktaydi. Fakat bu çalismalar gerçekte ögrenmeye dair bütün resmi göstermek yerine resmin sadece sinirli bir parçasini göstermekteydi (Wertsch, 1991, pp 1-5).
Ögrenme bu açidan bir bireysel gayret sonucunda bilgi edinme süreci olarak tanimlanmaktaydi (Sfard, 1998).
Örnegin Piaget'e göre ögrenme bireyin çevresine adapte olmasi için gereklidir ve bu adaptasyon sürecinde birey zihninde sürekli olarak bilgi yapilari olusturur. Ona göre bu yapilar bireyin çevresiyle sorunsuz bir sekilde etkilesimini saglar. Bu sorunsuzluk devam ettigi müddetçe, bu bilgi yapilari degismeden kalir. Fakat birey çevresiyle etkilesimi sirasinda açiklayamadigi bir obje ya da olgu ile karsilastiginda ya da bu temel yapilarin yetersiz kaldigi durumlarda, birey zihinsel olarak bir dengesizlik yasar ve bu dengesizligi asmak için yeni yapilar olusturma ihtiyaci duyar. Bu yeni yapilar sayesinde birey yeni karsilastigi duruma adapte olur. Piaget'in bu ögrenme yaklasimi dikkatle incelendiginde, ögrenme zihinsel bir hareket sonucu birey tarafindan gerçeklestirilmektedir. Çevre ise bu süreçte ögrenmenin baslamasi için gerekli zihinsel dengesizligi saglayan bir dis etken olarak görülmektedir. Dolayisiyla onun bu yaklasiminda ögrenme çevresel etkenler kaynakli bireysel bir çaba sonucunda bilgi edinme süreci olarak görülmüstür. Yaklasik 1980'li yillardan günümüze kadar bu yaklasim tüm dünyada popülerlik kazanmis ve ögrenme kavramsal degisim ya da bilgi yapilandirilmasi olarak görülmüstür. Bu yaklasimda insan zihni bilgi ile doldurulan bir kese gibi görülmüstür. Fakat günümüzde bu paradigma, yerini yeni bir paradigma olan katilimci yaklasima birakmaktadir.
Günümüzde birçok felsefeci ve arastirmaci ögrenme sürecini bireyin sosyal aktivitelere katilmasi olarak görmektedir. Bu yaklasima göre birey bir topluluga katilarak bu toplulugun normlarini, deger yargilarini ve dilini ögrenmeye çalisir. Dolayisiyla bu yaklasimda ögrenme bir bilgi birikimi olarak görülmez. Aksine, ögrenme bir kültürel gelisim olarak görülmektedir. Bu gelisim sürecinde birey sosyal aktivitelere katilarak toplulugun dil ve degerlerini ögrenir ve bu süreçte onun bir parçasi haline dönüsür. Dolayisiyla bu yaklasima göre sosyal aktivitelere katilim ve onun bir parçasi olmak ögrenmenin gerçeklesmesinde önemli bir adimdir (Vygotsky 1981, p. 163). Örnegin fen bilimlerinde bilginin elde edilme yöntemi ve kullanilan kavramlar (örnegin gen, atom, kimyasal reaksiyon, hücre, isik vb.) ile günlük hayatta bilgi elde edilisi ve kullanilan kavramlar karsilastirildiginda ögrencilerin fen sinifl arinda yeni bir kültürle karsilastigi söylenebilir. Fen bilgisi dersi birey için yeni ve farkli bir kültüre katilim gibidir. Benzer sekilde bölme, çarpma, üçgen, daire, integral, vb. kavramlariyla ve özel kurallari ile matematik dersi günlük hayatin kültüründen çok daha farkli bir kültüre sahiptir. Dolayisiyla her bir disiplin farkli ve yeni bir kültürü temsil etmektedir.
(Tanitim Bülteninden)
Ögrenme bu açidan bir bireysel gayret sonucunda bilgi edinme süreci olarak tanimlanmaktaydi (Sfard, 1998).
Örnegin Piaget'e göre ögrenme bireyin çevresine adapte olmasi için gereklidir ve bu adaptasyon sürecinde birey zihninde sürekli olarak bilgi yapilari olusturur. Ona göre bu yapilar bireyin çevresiyle sorunsuz bir sekilde etkilesimini saglar. Bu sorunsuzluk devam ettigi müddetçe, bu bilgi yapilari degismeden kalir. Fakat birey çevresiyle etkilesimi sirasinda açiklayamadigi bir obje ya da olgu ile karsilastiginda ya da bu temel yapilarin yetersiz kaldigi durumlarda, birey zihinsel olarak bir dengesizlik yasar ve bu dengesizligi asmak için yeni yapilar olusturma ihtiyaci duyar. Bu yeni yapilar sayesinde birey yeni karsilastigi duruma adapte olur. Piaget'in bu ögrenme yaklasimi dikkatle incelendiginde, ögrenme zihinsel bir hareket sonucu birey tarafindan gerçeklestirilmektedir. Çevre ise bu süreçte ögrenmenin baslamasi için gerekli zihinsel dengesizligi saglayan bir dis etken olarak görülmektedir. Dolayisiyla onun bu yaklasiminda ögrenme çevresel etkenler kaynakli bireysel bir çaba sonucunda bilgi edinme süreci olarak görülmüstür. Yaklasik 1980'li yillardan günümüze kadar bu yaklasim tüm dünyada popülerlik kazanmis ve ögrenme kavramsal degisim ya da bilgi yapilandirilmasi olarak görülmüstür. Bu yaklasimda insan zihni bilgi ile doldurulan bir kese gibi görülmüstür. Fakat günümüzde bu paradigma, yerini yeni bir paradigma olan katilimci yaklasima birakmaktadir.
Günümüzde birçok felsefeci ve arastirmaci ögrenme sürecini bireyin sosyal aktivitelere katilmasi olarak görmektedir. Bu yaklasima göre birey bir topluluga katilarak bu toplulugun normlarini, deger yargilarini ve dilini ögrenmeye çalisir. Dolayisiyla bu yaklasimda ögrenme bir bilgi birikimi olarak görülmez. Aksine, ögrenme bir kültürel gelisim olarak görülmektedir. Bu gelisim sürecinde birey sosyal aktivitelere katilarak toplulugun dil ve degerlerini ögrenir ve bu süreçte onun bir parçasi haline dönüsür. Dolayisiyla bu yaklasima göre sosyal aktivitelere katilim ve onun bir parçasi olmak ögrenmenin gerçeklesmesinde önemli bir adimdir (Vygotsky 1981, p. 163). Örnegin fen bilimlerinde bilginin elde edilme yöntemi ve kullanilan kavramlar (örnegin gen, atom, kimyasal reaksiyon, hücre, isik vb.) ile günlük hayatta bilgi elde edilisi ve kullanilan kavramlar karsilastirildiginda ögrencilerin fen sinifl arinda yeni bir kültürle karsilastigi söylenebilir. Fen bilgisi dersi birey için yeni ve farkli bir kültüre katilim gibidir. Benzer sekilde bölme, çarpma, üçgen, daire, integral, vb. kavramlariyla ve özel kurallari ile matematik dersi günlük hayatin kültüründen çok daha farkli bir kültüre sahiptir. Dolayisiyla her bir disiplin farkli ve yeni bir kültürü temsil etmektedir.
(Tanitim Bülteninden)
Iyzico ile güvenli ödeme
Taksit Sayısı | Taksit tutarı | Genel Toplam |
---|---|---|
Tek Çekim | 88,09 | 88,09 |
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.